Son günlerde Türkiye’nin kültürel mirası açısından oldukça önemli bir olay yaşandı. İstanbul’un göz bebeği olan Ayasofya, bir ziyaretçi tarafından zarar görerek gündeme geldi. Sanığın, Ayasofya’nın tarihi kapısını kırması ardından açılan davada mahkeme, bu eylemi cezalandırdı. Mahkeme, sanığı hapis cezasına çarptırarak, adaletin tecelli ettiğini duyurdu.
Ayasofya, 1500 yılı aşkın tarihi ile dünya tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bizans döneminden Osmanlı İmparatorluğu’na kadar birçok medeniyetin izlerini taşımaktadır. 1935 yılında müze olarak kullanılmaya başlanan Ayasofya, 2020 yılında yeniden cami olarak kullanılmaya başlanmış ve bu durum, hem ulusal hem de uluslararası arenada büyük tartışmalara neden olmuştur. Ancak, yeniden cami olarak açılmasının ardından, bazı kişiler Ayasofya’nın tarihi değerini hiçe sayarak bu yapıya zarar verme cesaretini göstermiştir.
Söz konusu olay, geçen ay gerçekleşti. Ziyaretçi olarak gelen bir kişi, Ayasofya’nın büyük kapısından birine zarar vererek kapıyı kırdı. Bu eylem, güvenlik kameraları tarafından kaydedildi ve sosyal medya platformlarında geniş yankı buldu. Herkes, Ayasofya’nın simgesel bir yapısı olan bu kapının neden kırılabileceğini sorgulamaya başladı. Olayın ardından polis hemen müdahale etti ve sanığı gözaltına aldı.
Yaşanan olayla ilgili olarak İstanbul Adalet Sarayı’na sevk edilen sanık hakkında dava açıldı. Mahkeme, düzenlenen ilk duruşmada sanığın eyleminin kasıtlı olup olmadığını tartıştı. Sanık, suçlamaları kabul etmemiş ve olayın kazara gerçekleştiğini iddia etmiştir. Ancak, mahkeme heyeti, mevcut delilleri değerlendirerek sanığın eyleminin kamuya ait olan bir tarihi esere zarar verme kastı taşıdığını belirtti. Ayasofya gibi bir kültürel mirası korumanın toplumun sorumluluğu olduğunu vurgulayan mahkeme, sanığa toplamda 1 yıl hapis cezası verdi. Ancak sanığın daha önceki sabıka kaydı olmaması nedeniyle cezasını erteleyerek denetimli serbestlik şartıyla salıverdi.
Bu karar, toplumda farklı tepkilere yol açtı. Bir kısım kamuoyu, verilen cezanın yetersiz olduğunu savunurken, diğer bir kesim ise minimal cezaların kültürel mirasın korunması üzerindeki etkisini sorguladı. "Bu tür eylemler, sadece bu kişiye değil, tüm topluma zarar veriyor" diyen bir vatandaş, Ayasofya gibi tarihi eserlerin korunmasının önemini vurguladı.
Sonuç olarak, Ayasofya'nın kapısını kırarak kamu malına zarar veren sanık hakkında verilen hapis cezası, tarihi ve kültürel mirasa yapılan saldırıların ne denli ciddiye alınması gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Mahkeme kararının ardından sosyal medyada yapılan yorumlar ise, bu tür olayların önlenmesi gerektiği ve cezaların daha caydırıcı olması gerektiği yönündeydi. Öte yandan, Ayasofya’nın tarihi yapısının korunması için çeşitli sivil toplum kuruluşları ve kültürel miras savunucuları da aktif olarak çalışmalarını sürdürmekteler. Bu durum, benzer olayların yaşanmaması için birer önlem olarak algılanıyor.
Sonuç olarak, bu olay bir kez daha göstermiştir ki tarihi eserlerin korunması sadece ilgili kurumların değil, aynı zamanda tüm toplumun sorumluluğudur. Ayasofya gibi simgesel yapılar, kültürel ve tarihsel anlamlarının yanı sıra, ulaştıkları derin köklülerle ulusal kimliğin bir parçasıdır. Gelecek nesillere aktarılması gereken bu değerlerin her birey tarafından sahiplenilmesi ve korunması elzemdir. Bu talihsiz olay, umarız ki bir daha yaşanmaz. Sadece Ayasofya değil, tüm tarihi eserlerimiz bizim mirasımızdır ve bu mirası korumak hepimizin görevidir.